BOPKK

31 Mart 1972 günü SBF birinci sınıf amfisinde yapılan Kızıldere Katliamı’nı protesto toplantısından çıkanlar bildiriler dağıtıyorlar, boykot çağnsı yapıyorlardı.

Araştırma, inceleme yazımdır.

Göstericilerden 12’si yakalanarak gözaltına alındı. Bu 12 kişinin arasında o günlerde adı duyulmamış bir üniversite öğrencisi olan, ama bugün artık herkesin tanıdığı bir isim de vardı.

Abdullah Öcalan! Bu, Abdullah Öcalan’ın 1999’da İmralı’ya götürülmesine kadar geçen 27 yıldaki ilk ve son tutuklanmasıydı. SBF birinci sınıf öğrencisiydi. 7 Nisanda gözaltına alındı, 27 Nisan 1972’de tutuklandı, 27 Ekim 1972’de serbest bırakıldı. Bu serbest bırakılma pek “normal” görünmüyordu…Mumcu’nun öldürülmesinden kısa bir süre sonra bir açıklama yapan ve o zamanlar CHP grup başkanvekili olan Uluç Gürkan konuya yeni bir boyut getirdi: “Bu kişilerin MİT ajanı olduklarına ilişkin iddialar daha önce 7.8.1979 tarihli Aydınlık gazetesinde çıkmış ve Doğu Perinçek’in genel başkanı olduğu Türkiye işçi Köylü Partisi’nin bildirisinde yer almıştı. Prof. Bahri Savcı, Mümtaz Soysal gibi bazı isimler aynı koğuşta tutukluyduk. Bu koğuşa zaman zaman üzerlerinde Apo’nun yazdığı mektuplarla yakalanan bazı gençler getiriliyordu. Bizler bu gençlerin polis olduğundan kuşkulanıyorduk. Gerçekten de iki üç gün gözaltında tutulan bu gençler daha sonra serbest bırakılıyorlardı. Ancak işin garip yanı, üzerinde mektup bulunan gençler birkaç günlüğüne de olsa içeri alınırken, mektubu yazan Abdullah Öcalan, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde kimse dokunmadan öğrenciliğine devam ediyordu. O tarihlerde bizim aklımıza giren bu kuşku, uzun yıllar açıklığa kavuşmadı. Yıllar sonra, geçtiğimiz aylarda rahmetli Uğur Mumcu ile bir sohbetimiz sırasında yine gündeme geldi. Mumcu bu konuşmamızdan sonra konuyu araştıracağını söyledi. Ardından çeşitli kişilerle konuştuğunu duydum.” Uğur Mumcu’nun konuştuğu kişilerden biri, 12 Mart döneminde Öcalan’ın tahliyesini sağlayan Askeri Savcı Baki Tuğ’du. Artık emekli olmuştu ve DYP’den milletvekili seçilmişti. Uğur Mumcu’ya bazı belgeler arayacağını söylemişti. Uğur Mumcu, Baki Tuğ’dan beklediği cevabı ve belgeyi bir türlü alamamıştı…16 Baki Tuğ “O tür bir olay hatırlıyorum. Ancak Apo’yla mı ilgiliydi, başka bir mensupla mı ilgili onu çözemedik. Sayın Mumcu’ya da söylediğim şuydu: Bana böyle birşey gelmişti. Onunla ilgili mi değil mi bende resmi yazı olacak, dedim. O yazıyı ararken o olay oldu. Gelen yazı dokunmayın' mealinde değil bizim mensubumuzdur’ şeklindeydi. Aradığım belge oydu”26 diyordu. Tuğ; Sabah TBMM Büro Şefi Mehmet Çetingüleç’e de şunları söyledi: “Mumcu’ya söylediğim sürede istediğim belgeyi henüz bulamadım. Bunu kendisine de en son telefon görüşmesinde bildirdim, inceleme 10-15 gün daha sürecek. Belgede bir şahıs ismi var. MİT hesabına çalışan bir şahsın ismi. O belgeyi arıyorum onu bulursak Uğur Mumcu’nun aradığı düğüm çözülecek.” Baki Tuğ hâlâ o belgeyi arıyor!.. Ama şurası belgelenmişti ki MİT, sıkıyönetim makamlarının “yanlışlıkla” tutukladığı ajanları olursa devreye giriyor, “mensubumuzdur” diye yazı gönderiyordu.16 Not: MİT 1965 yılında CIA ve MOSSAD’ın verdiği teknik ve ekonomik destek ile kurulur. 48 1952 yılında NATO’ya fiilen giren Türkiye’ye bulaşan virüs 1955 yılındaki 6-7 Eylül olayları ile başlayan karışıklıklar zincirine sebeb olur. Sağ-sol ayrımı, 1977 Taksim işçi katliamı gibi faaliyetler günümüze kadar da devam etmektedir.4

Bir başka önemli olgu var: PKK terörü ve ASALA terörü arasındaki ilişki. ASALA terörü biliyorsunuz, Kıbrıs Barış harekâtından sonra başladı. Daha önce yok muydu Ermeni iddiaları? Ama neden teröre dönüştü? Kıbrıs Barış harekâtından sonra dönüştü. İç terörle eşgüdümlü biçimde 1980’ne doğru tırmandı, 1982’de sahneden çekildi ve Lübnan’da PKK ile ASALA arasında bir toplantı oldu, ondan sonra PKK terörü başladı…  14

1973 yılında fikir düzeyinde birtakım oluşumlar içerisinde olan Abdullah Öcalan isimli bir üniversiteli, sessiz sedasız Ankara’da üniversite gençliği içerisinde kadro çalışması yapmaktadır. 1976 yılında yeterli sayıya ulaşan A. Öcalan, gruba KD (Kürdistan Devrimcileri) adını vermiştir. Bir yıl gibi kısa sürede yani 1977 başlarında Kürdistan Devrimcileri birçok fraksiyon gibi isimlerini duyurmaya başladılar. Grubun Ankara çıkışlı ilk öncüleriyle, bu öncülerin Doğu ve Güneydoğudaki çalışanlarının gözdeleri olan bazı elemanların katıldığı bir toplantı Diyarbakır ili Lice ilçesi Fis köyünde 27 KASIM 1978 tarihinde yapılır. PKK, varlığını 1979 yılı Temmuz ayında Milletvekili Mehmet Celal Bucak’a saldırarak ilan eder. M. Celal Bucak saldırıdan yaralı olarak kurtulur.5

1979 yılının Eylül ayında Suriye’ye geçen Abdullah Öcalan, Şam’da karargâhını kurduktan sonra Suriye kontrolündeki Lübnan sahasında bulunan Filistin kamplarında militanlarına eğitim olanakları sağlamıştı. 1982-83 yıllarında ise Lübnan alanı İsrail işgali altında bulunduğundan eski kullanım rahatlığını kaybetti. PKK ile Barzani KDP’sini sihirli bir el, 1982 yılı sonlarında bir araya getiriverdi. Anlaşmadan hemen sonra PKK gruplar halinde militanlarını Kuzey Irak’taki KDP denetiminde bulunan bölgeye yerleştirdi. 5 12 Eylül’de PKK’nın adamlarını, Talabani’nin Bekaa’ya yerleştirdiğini biliyoruz. PKK Filistinlilerle değil Talabani ile ilişki içindeydi. Talabani Apo ile Barzani’yi buluşturarak K.Irak’a girmesine de yardımcı oldu. Sonra PKK’nın K.Irak’a dayanarak neler yaptığını gördüler. Kısaca PKK’nın yurt dışına çıkmasından K.Irak’a yerleşmesine kadar Talabani hep başrolde oynamıştır. Cemil Esat’la, Hafız Esat’la görüşmeleri o yapmıştır. Talabani KDP’nin o zaman Beyrut temsilcisidir. 15

Talabani Apo ile Barzani’yi buluşturuyor ve bu işbirliğini bakın nasıl yaşayarak öğreniyoruz. Kuzey Irak Mezi-Karyaderi Operasyonu’nda Pamukoğlu’na Genel Kurmay’dan gelen bilgi notuna göre bölgedeki Barzani’ye bağlı karakollardan (ki bu karakollar Türkiye’nin parası ve desteği ile kurulmuştur) istihbarat ve kılavuzluk desteği alınabilecektir. Gelgelelim karakollardan Türk askerine ateş açılınca işin rengi değişir. Pamukoğlu’nun emri üzerine yerle bir edilen karakolun 1,5 yıldır terör örgütüne bırakılmış olduğu anlaşılır.2

1984 Yılının Haziran ayı sonlarında, APO’nun talimatıyla Kuzey Irak ile iki tane Silahlı Propaganda Birliği oluşturuldu. Bu birliklerin üst kuruluşuna Kürdistan Kurtuluş Birliği-Hezen Rızgarıya Kürdistan (HRK) adı verildi. 5 PKK eylemleri 15 Ağustos 1984 günü başladı. Eruh ve Şemdinli katliamları ile silahlı propaganda başlatan PKK’ya peşpeşe vurulan darbeler, teslim olanların verdiği bilgiler temelinde sağlandı. Öyle ki; 1985 yılı ortalarına gelindiğinde PKK, Irak sınır boyları hariç bitme noktasına getirilmişti. PKK örgütü, aldığı peş peşe darbelerden büyük bir paniğe kapıldı. Apo’nun HRK birimleri, tüm hareket inisiyatiflerini kaybettiler. Artık tek düşündükleri yakalanmamak, vurulmamak ve sadece karın doyurmaktı. 5 Militanlarının yarısını kaybeden Apo, silahlı tüm unsurları Kuzey Irak’a çağırdı.2 Türkiye PKK’yı bitirdik rehavetinde iken kış boyu hazırlık yapan örgüt, Mart 1986 tarihi itibariyle katliamlarına yeniden başladı. Kış boyu devam eden bu hazırlık ve planlamaların baharla birlikte eyleme dönüştürülmesi amacıyla ülke içine savaşçı gruplar gönderilmeye başlandı. 1986 yılı baharında Suriye, Irak ve İran’dan çok sayıda grup Türkiye’ye girmişti.  Mart 1986 tarihi itibariyle PKK katliamları başlamış oluyordu. Eylemler vahşet boyutlarını aşar hale gelmişti. Kendileri cezaevinde olan birçok itirafçının aile bireyleri katledildi. Birçok vatandaş “Devlete bilgi vermiş olabilir” mantığı ile feci şekilde öldürüldü. Kaçanlar bir yana kaçma eğiliminde olabilir diye şüphelenilen birçok örgüt elemanı ajandır denilerek, işkenceleri müteakip yok edildi.5

Kürt’ü Türk’e, Türk’ü Kürt’e; Ermeni’yi Türk’e, Türk’ü Ermeni’ye; Alevi’yi Sünni’ye, Sünni’yi Alevi’ye düşman eden, emperyalizm ve emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarlarıdır. Dün öyleydi, bugün de öyle..11

Birinci Körfez Savaşı’nın patlak vermesi sonucunda Kuzey Irak’tan Türkiye’ye iltica etmek isteyen mültecilere koruma kalkanı oluşturmayı amaçlayan Amerikan, İngiliz ve Fransız birliklerinden oluşan Çekiç Güç adındaki kuvvet Temmuz 1991’de kurulur. Türkiye’de İncirlik ve Pirinçlik’e konuşlanmış 77 uçak ve helikopter ile 1862 kişilik personelden oluşan Çekiç Güç’ün Türkiye’deki faaliyetleri 1 Mart 2003 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla bitirilmesine kadar sürer.25 1991 Yılında Kuzey Irak’ı denetim altında tutmak için kurulan Çekiç Güç ile Otonom bölge kurularak kukla devlet projesi hayata geçirilir.4

İleriki tarihlerde Çekiç Güç helikopterlerinin PKK’nın Kuzey Irak’daki kamplarına malzeme attıkları da saptanacaktır. Çekiç Güç ile ilgili olarak dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş oldukça sert eleştiri ve uyarılarda bulunmuştur. Çekiç Güç helikopterlerinin bölgedeki PKK kamplarına malzeme atmasının önüne geçilmesi için Silahlı Kuvvetler bu tür eylemlerde bulunan Çekiç Güç uçak veya helikopterlerinin düşürüleceğini açıklamıştır. Bütün uçuşlarda Çekiç Güç uçak ve helikopterlerine Türk subaylarının bindirilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Bu sınırlamalar Çekiç Güç’te asker bulunduran ülkelerin tepkisini çekmiştir. Güreş, o dönem yaptığı bir Doğu gezisinde Batman’da odasında konuştuğu gazetecilere Çekiç Güç’ten yakınmış ve bunun zararlarını anlatmıştır. Ancak Türkiye siyasetçisi, askeri, istihbaratçısıyla istemediği bu gücü topraklarından çıkarmayı başaramamaktadır. Çünkü Amerika ve diğer gelişmiş Batılı güçler, buna karşı ellerindeki her kozu çok ustaca kullanmakta ve hükümeti de, gözdağıyla etkileyerek Çekiç Güç’ün süresini kendi keyiflerince uzattırabilmektedirler. Buna karşı bir siyasi otorite de kullanılamamaktadır. 8

Daha 1992’de bakın Mumcu ne diyor: “Çekiç Güç” ne anlama geliyor? Çekiç Güç, ülke savunmasının bir bölümünü “taşerona” vermek anlamına geliyor. Hem bu anlama geliyor, hem de Irak’ın iç islerine karışma anlamına. İşlev, bunlarla da bitmiyor. ”Çekiç Güç” , Kuzey Irak’ta oluşan ”Kürt Federe Devleti” nin kurulup gelişmesini sağlıyor. Bu gelişme Kürtler açısından, ”Sevr Anlaşması” nın yetmiş iki yıl sonra uygulanması anlamına da geliyor. Sevr Anlaşması’ndan önce 1929 Şubat’ında Londra Konferansı ve aynı yıl nisan ayındaki San Remo Anlaşması, Kürtlere yerel özerklik vermiş, bu model, Sevr Anlaşması’nın 62-64. Maddeleri ile biçimlendirilmek istenmişti. Aynı oyun yine sahnededir: Önce ”Çevik Güç” , sonra ”Çekiç Güç.” ABD, Ortadoğu’yu gün geçtikçe egemenliği altına alıyor.13

Çekiç Güç ile diğer bir hatırayı da Pamukoğlu’ndan öğreniyoruz. Pamukoğlu komutasında ki ordumuz, Avaşin kampına gece saldırırlar ve hava kararmadan kampı çökertirler. Sıra Zap kampına taarruz edecek olan 2. ve 4. Dağ ve Komando taburlarına başlayın emrini vermek kalmıştı ki operasyon bölgesinden 20-30 kilometre aşağılarda İncirlikten kalkan Çekiç Güç’e ait ABD uçakları Birleşmiş Milletlere ait iki Skorskyi vurup düşürürler.29 Genel Kurmay’ın emri ile harekât 2-3 günlüğüne durdurulur ve sonra devam edilir. Pamukoğlu şöyle devam ediyor: “harekât Merkezine indim. Benimle beraber Hakan Tepe’de bulunan harekât ve İstihbarat Şube Müdürleri dışındaki bütün karargâh subayları buradaydı. Herkesin kanaati aynıydı; “ABD pilotları vurulan helikopterleri bizim harekâta katılan helikopterler diye vurmuşlardı.”9

1991 1. Körfez Savaşı’nda PKK en büyük atılımını yaptı. Olağanüstü miktarda silah ve mühimmat elde etti. Örgüte büyük katılım oldu. 1992’de Şırnak’ta kurtarılmış bölge için halk ayaklanması planlandı ve başarısızlıkla sonuçlandı.2

Mumcu yazıyor;
Kim destekliyor PKK’yı? PKK örgütünün genel karargâhı, ”Bekaâ Vadisi” ndeki kamplardır. Kuzey İran’da da PKK kamplarına rastlandığı ileri sürülüyor. Abdullah Öcalan’ın, ayrıca Suriye’nin başkenti Şam’da bir evi bulunuyor. PKK, Avrupa’nın birçok ülkesinde de örgütlenmiş durumdadır. Örneğin PKK’nın Almanya’daki yayın organları ”Berxwedan” ve ”Serxvedun” adlı gazeteler de Bonn ve Koln’de yayınlanmaktadır. Alman terör örgütü ”Baader-Meinhoff” çetelerinin Türkiye’de örgütlenmesine izin verilse, acaba Alman hükümeti ne düşünürdü? ”İrlanda Kurtuluş Ordusu” IRA’nın Ankara ve İstanbul’da temsilcilik açmalarına ses çıkarılmasa; İngiltere hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı nasıl bir tepki gösterirdi? Fransız ”Front de Liberation de is Bretonne” ve ”Action pour la Renaissance de la Corse” adlı terör örgütlerine Türkiye kucak açsaydı, Fransız hükümeti ne derdi? PKK, bir terör örgütüdür ve bu terör örgütü NATO ülkelerinin başkentlerinde ve büyük kentlerde kolayca örgütlenme ve çalışma olanağı bulmaktadır. Bunlar, bütün dünyanın gözü önündeki açık desteklerdir.  12

TSK, Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonlarından birini Kuzey Irak’a yaptı. PKK büyük darbe yedi ve Apo ateşkes ilan etti. PKK bu süreyi toparlanarak geçirdi. 1993 Mayıs’ın da katliamlarına yeniden başladı ve 33 asker PKK tarafından kurşuna dizildi.2

Tarih 5 Haziran 1993. Ulusal Basın Ajansı (UBA) saat 11.02’de Aydınlık’ın Ankara Bürosuna bir haber geçiyor. Şöyle:
“ANKARA, 5 Haziran (UBA)-PKK’nın ilan ettiği tek taraflı ateşkes kararından sonra Türkiye’de meydana gelen yumuşama ve siyasi çözüm arayışları ‘imha politikasını savunan bazı askerleri’ isyan ettirdi. Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Grup Başkanlığı görevinden istifa eden Kıdemli Binbaşı A. Cem Ersever, ‘Bu iş Girek Vadisi’nde (Hezil Çayı) başladı, orada bitirilecektir, dağda başladı dağda bitirilecektir’ dedi. “PKK’nın tek yanlı ateşkes kararından sonra başta İçişleri Bakanı İsmet Sezgin olmak üzere bazı siyasilerin PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘Bay Öcalan’ diye hitap etmeye başladığına dikkat çeken Ersever bu yaklaşımın PKK’ya karşı verilen mücadeleyi zarara uğrattığını söyledi. “İstifasından sonra arkadaşlarıyla bir değerlendirme yapan ve görüşlerini açıklayan Ersever, PKK’ya karşı başlatılan operasyonların durdurulmasını eleştirdi. Cem Ersever bu konuda atılan yanlış adımları protesto amacıyla Jandarma Genel Komutanlığı’ndan kendisiyle birlikte bazı arkadaşlarının da istifa ettiğini bildirdi.” Ersever sadece UBA’ya değil bazı gazeteler ile diğer-ajanslara da bildiri göndermişti. Ama bildiriyi sadece UBA haber yapıp abonelerine ulaştırdı. Diğer basın kuruluşları ise bildiride “haber değeri” bulamamışlardı! 15

İstifa edenler arasından bulunan Mustafa Deniz’in açıklamaları da dikkate değer: “Sorun bitmiyor çünkü etrafta sürekli İngiliz paraları dönüyor. Kürt ne zaman kendi kimliğine varır, sorun o zaman biter. Bu çözümsüzlüğü Türkiye’de kendi amaçlarına kullanmak isteyen belirli misyonerlerin olduğunu da biliyoruz. Bunların ortalığı ne kadar bulandırdığını da biliyoruz.” 15 Ersever; 1984 yılından günümüze kadar PKK bölgede 2000’e yakın insan öldürmüştür diyerek devam ediyor; Hiç kimse teröre karşı olduğunu söylemekle bu olayları önleyemeyecektir. Bölgede PKK örgütüne ihanetin cezası ölüm, devlete ihanetin cezası Diyarbakır l nolu Tutukevinde “akademik PKK kariyeri” yapmaktır. Güneydoğulu bir vatandaş olarak tercihinizi yapın. Yanlış anlaşılmasın, ben devlet de öldürsün demiyorum. PKK’ya ihanetin cezasının ölüm olması olayını ortadan kaldıralım diyorum. Vatandaşın can güvenliğini sağlayalım diyorum. Ama bunu sağlayamamışız. 515

Pamukoğlu; Hakkâri’de Ağustos 1993 ile Ağustos 1995 arasında PKK teşkillerine manevra gücü olarak 1000-2000 askerden oluşan 779 harekât, manevra gücü 3000-5000 askerden meydana gelen 78 harekât yapıldığını, 23 kez 1000-5000 askerden oluşan kuvvetlerle Kuzey Irak’taki PKK kamplarının birkaçına aynı zamanda taarruz edildiğini yazıyor.1993-1995 yıllarında Hakkâri ve Kuzey Irak’ta yapılan muharebe ve çatışmalarda 2256 PKK’lının yok edilip. 202 PKK’lının teslim olduğunu (26’sı kadın), 1989 kişinin yardım ve yataklıktan yakalandığını ve 476’sının tutuklandığını belirten Pamukoğlu; PKK ile yapılan mücadelenin boyutlarını ve şiddetini doğru ve iyi anlayabilmek için, yakın tarihimizde yer alan savaşlarda verdiğimiz kayıpları hatırlatıyor:
1912-1913, Balkan Savaşı: 4307 şehit
1919-1922, İstiklal Savaşı: 10.885 şehit
Yaralı iken ölen 1718 asker dâhil, hastanede hastalıktan ölenler hariç. 1. ve 2. İnönü Muharebelerinde şehit olan 219 asker yukarıdaki toplama dâhildir.
1950-1953, Kore Savası: 731 şehit
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı: 486 şehit. 9

Terörün başlangıcından bu yana PKK örgütü kırsal kesimde artık eylem açısından bir kısır döngüye girmiş durumdadır. Artık İlçe saldırısı, askeri birliklere saldırı yeterli değildir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti; almış olduğu tüm sosyal, ekonomik ve kültürel tedbirleri reformize etmeye, siyasal çözüm zeminine çekilmeye çalışılmaktadır. 5 17 Mart 1993 tarihinde terör örgütü PKK lideri Abdullah ÖCALAN’ın; önce ABD istihbarat servisleriyle yakın ilişkide olan KYB lideri Celal TALABANİ ile birlikte Lübnan’da yaptığı basın toplantısında PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakacağını ve bundan böyle siyasi platformdaki faaliyetlerine ağırlık vereceklerini açıklaması, bilahare Avrupa ülkeleri istihbarat servisleriyle bağlantısı bulunan PSK (Kürdistan Sosyalist Partisi) lideri Kemal URKAY ile bir protokol imzalaması “Kürt Sorunu”nu yeni bir dönemece getirmiştir.8

Onlarca yıldır süren terör olaylarında bıçak kemiğe dayanıyor!
16 Eylül 1998’e gelindiğinde dönemin KK Komutanı Atilla Ateş muharebe üniformasını giymiş ve Suriye sınırına gelmişti;
“Bazı komşularımız, özellikle ismini açık açık söyleyeceğim, Suriye gibi bazı komşularımız bizim bu iyi niyetimizi, bizim bu gösterdiğimiz gayreti yanlış tefsir etmişlerdir. Maalesef uzun zamandan beri, Apo denen eşkıyayı, kendi ülkelerinde barındırıp onu destekleyerek Türkiye’yi terör belasına bulaştırmışlardır. Türkiye’ye karşı özellikle son zamanlarda gösterdiği her türlü fesatlık içerisinden, Suriye çıkmaktadır. Bunu bu komşumuzun, bizim bu iyi niyetimizi, daha fazla istismar etmemesi ve sabrımızı taşırmaması gerekir. Çünkü Türkiye 65 milyonluk bir ülke bu kadar modern bir orduya sahip bir ülke, kendi ülkesini kendi topraklarını ve kendisine yapılan bu fenalıklara karşılık verecek güçtedir.” 1 Ekim’de TBMM açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise şunları söylüyordu; “Esasında Suriye Türkiye’ye karşı açıkça husumet politikası gütmektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.”

Türkiye Suriye sınırına asker yığmaya ve tatbikatlara başlamıştı. Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek, sonrasında İran Dışişleri bakanı, Hafız Esad’ı ziyaret ederek Türkiye’yi daha fazla karşısına almaması konusunda uyarmışlardı. Apo’ya yol görünmüştü. Suriye’nin baskıları üzerine Yunanistan’a kaçan Apo, burada bir gün kalamadan kendini Rusya’da buldu. Türkiye Dışişleri bakanı Mesut Yılmaz; Apo bizde yok diyen Rusya Büyükelçisi’ne Apo’nun kaldığı evin, kapı numarasına kadar adresini verince, Rusya daha fazla direnemedi ve Apo, yaklaşık 1 ay kaldığı Rusya’dan İtalya’ya geçmek zorunda kaldı. Türkiye başbakanı Ecevit; “Herhangi bir komşu ülke, Abdullah Öcalan’a, onun terörist kimliğini bile bile sığınma olanağı, barınma olanağı sağlayacak olursa bunu Türkiye’ye karşı açık bir düşmanca hareket olarak değerlendiririz” diyor, 1 hiç bir ülke bu riski alamayarak Apo’yu gönderecek ülke arıyordu. İtalya’dan Hollanda’ya geçen Apo’nun seyahati Kenya’da son buluyordu.

Türkiye’nin baskıları sonucu 1998’de Suriye, Öcalan’ı topraklarından çıkarmak zorunda kalmış, Suriye’den Rusya’ya, oradan İtalya’ya geçen Öcalan, İtalyan Hükümeti tarafından da ülkeden çıkarılınca Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nde saklanmıştı. Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliğinden çıkarıldıktan sonra, 16 Şubat 1999 tarihinde Bordo Bereliler tarafından uçakla Kenya’dan Türkiye’ye getirildi. Öcalan’ın üzerinden Lazaros Mavros adına düzenlenmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu çıktı.24

Demirel’e göre Apo, yakalanmamış, Türkiye’ye teslim edilmişti. Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’in yazdığı son kitapta, Demirel’in şu sözlerine yer verilmiş:
“Hadise şudur. Biz bunu izliyorduk, hep izledik. Ama biz yakalamadık. Bunu Amerikalılar bize teslim etti. Yunanlıların kolunu büken de Amerikalılar. Zaten Kenya’da Yunan Büyükelçiliği’nde işin patlaması da bir nevi deşifredir.”17 Diğer önemli bir habere göre ise Apo, Kenya-İsrail ajanları tarafından düzenlenen ortak operasyon ile yakalanıyor. Yani Apo’yu CIA değil MOSSAD veriyor.27 TRT çalışanı Orhan Baykal’ın kitabında ilginç bir hatıra var, burada yer vermek istedim. Demirel, Öcalan’ın yakalanmasını son dakika ve en önemli haber olarak veren TRT’ye çatmış ve kendisinin gezi haberinin Öcalan’dan sonra verilmesine sinirlenmiş. ‘Alt tarafı terörist, benden daha mı önemli’ diyerek tepkisini dile getirmiş’.28

Burada bir hatırayı daha zikredelim. Pamukoğlu’nun İran’daki örgüt kamplarına yapılacak operasyon planı Başbakan Tansu Çiller’ce onaylanır ancak dışişleri bakanı Hikmet Çetin itiraz eder. Konu köşke ve oradan da MGK’ya taşınır. Sonuçta dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından, Türkiye’nin barışçı dış politikasına ters düşer, gerekçesi ile operasyon iptal ettirilir. 2

Apo’nun yakalanışı ile ilgili Ecevit’in sözlerine yer vermeden olmaz: “Bize niye Apoyu verdiler onu hala ben de bilemiyorum. O çoğulcu toplum içerisinde belki Kürt politikasına karşı olan bir takım çevrelerin etkisiyle oldu bu. Amerikaya bağlı bir Kürdistan fikrini sevmeyenler de var orada. Ama sonunda hayırlısı oldu. Apo konusunda hiçbir şart getirmediler bize” 29

Bence Amerika’nın yeni planına göre veya planının bu döneminde Apo ayak altında olmamalıydı. Bu husus başlı başına bir inceleme konusu.

9 Mayıs 2008 tarihli şu haber, örgütün yabancı istihbarat birimlerince desteklendiğini göstermesi bakımından önemlidir, zira bulunan malzemelerin kolay temin edilemeyeceğini, edilse bile kullanmak için bilgi ve deneyim gerektirdiğini bilmek yüksek zeka gerektirmiyor;
Şırnak’ın Silopi ilçesinde Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından; terör örgütü PKK’ya kuryelik yapan Abdulvasip Ezer’in çantasında yapılan aramada gizli kameralı gözlük, akıllı kumanda, telefonda ses değiştirici cihaz ile GSM sinyal bastırıcı, sürücü belgeleri, sahte nüfus cüzdanları ve görünmeyen yazı yazan kalemler ele geçirildi. İncelemesini derinleştiren polis paketteki bir CD’ye kaydedilmiş profesyonel grafik tasarım ve kart-baskı programına da ulaştı. 431

Mehmet Ali Birand ise Yunanistan’ın PKK’ya desteğini şöyle özetliyordu: “Atina hükümetleri, yıllar boyunca Öcalan’ı kullandılar. PKK’yı kollayıp korudular. Bir Kürt lobisi kuruldu. Hükümetler bu faaliyetler için bir fon dahi oluşturdu. Resmi kişilerin dışında emekli askerlerden veya Türk düşmanı kişilerden oluşan bir kesim de, hem bu parayı kullanmak, hem de Türkiye aleyhtarı faaliyetlerin prestijinden yararlanmak için kolları sıvadılar. Öcalan’a ziyaretlerden tutun da, PKK’ya eğitim,hatta Atina yakınlarındaki Lavrion kampında, Türkiyeden kaçan PKK’lı göçmenlere kucak açmaya kadar uzanan son derece önemli destek verdiler.”30

2000 yılında, Irak Başkanı Saddam Hüseyin çıkıyor, Irak petrolünü Amerikan dolarıyla değil, euro ile satmaya başlıyor; diğer Petrol Üreten OPEC ülkeleri de Irak’ı izleyerek petrollerini dolarla değil euroyla satmaya yönelince, Amerika, dünya üzerindeki egemenliğine son verecek bir durumla karşı karşıya kalıyor. Dünyanın en büyük petrol tüketicisi olan Amerika, kendisi de petrol almak için euro bulmak zorunda kalacak. Amerikan Borsası çökecek. Amerikan egemenliği yıkılacak.7 Bilindiği gibi uydurma ve sözde anlık istihbaratlara dayanılarak Irak’ta kitle imha silahları olduğu iddiası ile 20 Mart 2003’de Amerika Irak’ı işgale başladı ve buradaki fiili durumunu daha da güçlendirdi. Mumcu’nun uyardığı gibi ABD, Ortadoğu’yu gün geçtikçe egemenliği altına alıyordu. 13

5 Kasım tarihinde Vaşington’da Başkan Buş ile Başbakan Erdoğan görüştüler. Buş, PKK bir terör örgütüdür, Türkiye’nin düşmanıdır, Irak’ın düşmanıdır, ABD’nin düşmanıdır diyor, ortak düşman profili çiziliyor ve istihbarat alışverişi başlatılıyordu. Ardından binlerce askeri ile Türk ordusu Irak’a girdi. Türk yetkililer büyük bir özgüvenle terörle mücadeleye devam edeceklerini ve Irak’ta ne kadar gerekiyorsa o kadar kalacaklarını söylüyorlardı ki Buş yeniden devreye girdi: “Şu an Kuzey Irak’ta Kürdistan’da özel güçler bulunmaktadır. Türkler çabuk hareket edip gerekeni yapıp bir an önce çıkmalı…” Sonra birliklerimiz geri çekildi. 3

Bugün, Apo siyasal alandaki faaliyetleri kısmen yönlendirirken, İmralı’dan da örgütü yönetmeye devam ediyor. Bu anlamda Apo’nun Şam’da olması ile İmralı’da olması arasında hiç fark yok? Apo, örgüte yakınlığı ile bilinen bir haber sitesinde, İmralı karargâhından! yaptığı açıklamada, “Haziran başına kadar bekleyeceğim eğer çözüm konusunda bir irade gelişmezse artık aradan çekileceğim” diyor. Haziran başında Hatay’ın İskenderun ilçesinde Deniz İkmal Destek Komutanlığına teröristlerce saldırı düzenleniyor. Saldırıda 6 asker şehit olup, 9 asker de yaralanıyor. 18 Tesadüfe bakın ki olay İsrail askerlerinin Türk’leri katlettiği zamana denk geliyor. Hepimiz olayda İsrail’in muhtemel parmağı var diyoruz ama herif İmralı’dan tarih veriyor, şu günden sonra yapacağınızı bilirsiniz diyor, kimse duymuyor, duymazlıktan geliyor. Devletin bakanı İskederun’da ki bu saldırıyı Filistin’e yardım götüren gemiye yapılan saldırıyla ilişkilendirip manidar buluyor da, Apo’nun aradan çekileceğim dediği tarihte gerçekleşmesi hakkında konuşmuyor. Haberleri tararsanız Haziran ayında saldırıların ivme kazandığını açık açık görürsünüz.

Meltem TV’de yayınlanan Diyalog adlı tartışma programına Londra’dan telefonla bağlanan Aytunç Altındal, Güneydoğu’da artan saldırılar, hakkında şunları söylüyor:
“TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin diyor ki; Genelkurmay son PKK saldırıları ile ilgili tatmin edici bir açıklama yapmalıdır. Bu çok tuhaf ve şaşırtıcı bir açıklamadır. Bu ülkenin bir başbakanı var. Açıklama yapacaksa başbakan yapar. Açılım diye başladıkları sürecin sonunda meydana gelen olayları başkalarına fatura etmeye çalışıyorlar. Hükümet eğer PKK saldırılarının sebebini öğrenmek istiyorsa bir grup BDP’linin geçtiğimiz haftalarda ABD’ye neden gittiğini, orada kimlerle görüştüğünü, Türkiye’ye dönmelerinden sonra neden saldırıların başladığını araştırsınlar. Ucuz siyaseti bıraksınlar.”19

Altındal’ın söz ettiği bir grup BDP’li, geçtiğimiz haftalarda ABD’ye Vaşington’da ki temsilciliklerini açmaya gittiler. ABD’ye yaptıkları bu ziyarette Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon yetkilileriyle görüştüler. Ne görüştüklerini ise BDP Eşbaşkan Yardımcısı Emine Ayna’dan dinleyelim; “‘ABD’li yetkililere Kürt sorununu asıl sahiplerinden dinlemesi gerektiğini anlattık. Kürt meselesi ve PKK’yi yaratan nedenleri görüşmelerde dile getirdik… PKK’nin Kürt sorunu içerisindeki yerini, önemini, bir neden olmadığını, bir sonuç olduğunu, PKK’yi yaratan nedenlerin farkında olmak gerektiğini, bir devlet şiddeti olduğunu ve bu şiddetin karşılığında PKK’nin oluştuğunu, şiddeti tartışacaksak ancak böyle tartışabileceğimizi, şiddet devam ettiği sürece PKK’nin yok olması durumunda bu devlet şiddetinin başka bir PKK’yi de doğuracağını anlatmaya çalıştık.”20

TÜSİAD Başkanı’da ABD ziyaretinden sonra “İsrail ve Gazze’deki olaylar ile Türkiye’nin İran’a ek yaptırımları içeren BM tasarısına olumsuz oy vermesinin farklı konular olmasına rağmen, ABD’de birlikte değerlendirildiğini, bunun Türkiye’nin dezavantajı olarak görüldüğüni” belirterek, ABD’nin mevcut durumu nasıl değerlendirdiği hakkında mesaj veriyor. 21

19 Haziran’a geldiğimizde ise PKK, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinin Gediktepe mevkiinde karakola saldırı düzenliyor. Saldırıda 11 asker hayatını kaybederken, 16 asker yaralanıyor. 22

TSK harekete geçerken, Federe Kürdistan Bölgesi Peşmerge Güçleri Sözcüsü Cebbar Yaver, Türk birliklerince bir kara operasyonunun yapılması halinde bile bunun “sınırlı” olacağını ve Türk ordusunun Peşmerge ile karşı karşıya gelmeyeceğini söylüyor. Yaver, “Bölge sınırlarının korunmasının Irak hükümetinin sorumluluğunda olduğunu tekrarlıyoruz. Sınırlarımızı tehdit eden herhangi bir dış kuvvete karşı da kendimizi savunacağız” diye konuşuyor.23 Kime güveniyorsa! Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit ediyor.

Aşağıdaki serzenişler Ersever tarafından 7 yıl önce yazıldı:
1. T.C. kendi kendine, olmayan bir Kürt sorununu dert edinmektedir.
2. Halen PKK ile mücadeleye ilişkin bir strateji oluşturamamıştır.
3. T.C.’yi yönetenler, Celal TALABANİ’nin tezgâhladığı ateşkes soytarılığından medet ummaktadırlar ve bu sayede APO iti artık devlet yöneticileri tarafından Abdullah ÖCALAN olarak telaffuz edilmektedir.
4. 1993 yılı itibariyle Türkiye’de bir Kürt siyasi cephesi oluşturulmaya başlanmıştır. Terörle mücadelede başarılı olduklarını iddia edenler uykularına devam ededursunlar bakalım…
5. T.C. yöneticileri Kuzey Iraklı Kürtler’in SİMSARI ve bizim işportacı olarak nitelediğimiz Celal TALABANİ’yi neredeyse resmi temsilci ilan edecekler…6

Kendileri bugün Irak Cumhurbaşkanı’dırlar ve oldukça resmidirler. Öyle ki, Irak toprakları içinde bulunan PKK’lıların Türkiye’ye iadesi konusunda “Türkiye’ye bir ırak kedisi bile vermem” diyecek kadar resmidirler.33

Talabi’nin PKK ile ilişkisini Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Hazırladığı KCK/TM İddianamesinde görüyoruz. Talabani, BDP’liler ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, “Benim Apo ile bir ilişkim var. 2 Kasım’da bana avukatları aracılığıyla bir mektup gönderdi. Ben bu talepleri Türk yetkililerine de iletmiştim. Benim PKK ile de bir diyalogum var” diyor.Aynı iddianamede Emine Ayna’nın şu sözlerini de atlamayalım:”Ben dünyayı tanıyorum. Kürtler’e de, PKK’ye de hizmet eder. Terörist listesinden çıkarır.” 32 Ayna’ya haksız demek imkansız.

Son söz Mumcu’nun:
TERÖRÜN  BİR TANESİNDEN YANA OLMAK YA DA BİR TANESİNE HOŞGÖRÜ İLE BAKMAK YA DA BU OLAYLARI SUSKUNLUKLA GEÇİRMEK, BİR İNSANLIK SUÇUDUR. 10

You may also like...

Bir yanıt yazın