Türkçülüğün Esasları

Politikada Türkçülük

VII -Politikada Türkçülük

Türkçülük, politik bir parti değildir; bilimsel felsefi, estetik bir ekoldür. Başka bir deyimle, kültürel bir çalışma ve yenileşme yoludur. Bu nedenledir ki Türkçülük, şimdiye kadar, bir parti şeklinde politik mücadele hayatına atılmadı. Bundan sonra da, şüphesiz atılmayacaktır.

Bununla beraber, Türkçülük büsbütün politik ideallere kayıtsız da kalamaz. Çünkü Türk kültürü, başka ideallerle beraber, politik ideallere de sahiptir. Mesela, Türkçülük hiçbir zaman klerikalizmle, teokrasi ile baskı rejimi ile bağdaşamaz. Türkçülük, modern bir akımdır ve ancak modern niteliği olan akımlarla ve ideallerle bağdaşabilir. İşte bu nedenledir ki, bugün, Türkçülük Halk partisine yardımcıdır. Halk Partisi egemenliği millete yani Türk halkına verdi. Devletimize Türkiye ve halkımıza Türk milleti adlarını bağışladı. Hâlbuki Anadolu inkılâbına kadar devletimizin, milletimizin, hatta dilimizin adları Osmanlı kelimesi idi. Türk kelimesi ağzına alınamazdı. Hiç kimse, “Ben Türküm” demeğe cesaret edemezdi. Son zamanda Türkçüler böyle bir iddiaya kalkıştıkları için, sarayın ve eski kafalıların nefretini üzerlerine çektiler. İşte, Halk Partisinin annesi olan Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, büyük kurtarıcımız olan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin doğru yolu göstermesi ve öncü olmasıyla bir yandan Türkiye’yi düşman saldırılarından kurtarırken, öte yandan da devletimize, milletimize, dilimize gerçek adlarını verdi ve politikamızı baskıcı rejimlerin ve yabancı unsurlar politikasının son izlerinden bile kurtardı. Hatta diyebiliriz ki Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, hiç haberi olmadan, Türkçülüğün politik programını uyguladı. Çünkü gerçek birdir, iki olamaz. Gerçeği arayanlar başka başka yollardan hareket etseler bile, sonuçta aynı hedefe ulaşırlar. Türkçülükle halkçılığın sonunda aynı programda birleşmeleri, ikisinin de amaca ve gerçeğe uygun olasının bir sonucudur. İkisi de tam gerçeği buldukları içindir ki, tümüyle birbirleriyle uyuştular. Bu aynılığın bir yansıması da şudur ki, bütün Türkçülerin -hiç biri dışarıda kalmamak üzere-Anadolu Savaşı’nda katılmaları ve onun en ateşli savunucuları olmalarıdır. Türkiye’6e Allah’ın kılıcı halkçıların pençesinde ve Allah’ın kalemi Türkçülerin elinde idi. Türk vatanı, tehlikeye düşünce, bu kılıçla bu kalem birleştiler. Bu birleşmeden bir toplum doğdu ki, adı Türk Milleti’dir.

Gelecekte de, daima halkçılıkla Türkçülük el ele vererek, idealler dünyasına doğru beraber yürüyeceklerdir. Her Türkçü politika alanında halkçı kalacaktır, her halkçı da kültür sahasında Türkçü olacaktır. Dini ilmihalimiz, bize inançta mezhebimiz maturidilik ve hukukta mezhebimiz Hanefilik” olduğunu öğretiyor. Bizde, buna benzeterek, şu ilkeyi ortaya atabiliriz: Politikada mesleğimiz halkçılık ve kültürde mesleğimiz Türkçülüktür.”

You may also like...

Bir yanıt yazın