Zeitgeist Addendum

Para Düzeni

I. Bölüm
Para Düzeni

Ciddi anlamda hastalıklı bir topluma iyi uyum sağlamış olmak sağlıklılığın bir ölçüsü değildir. (Jiddu Krishnamurti)

Bugünkü toplum, bir dizi müesseselerden oluşmakta. Siyasi, hukuki ve dini müesseselerden, Sosyal sınıf, ortak değerler ve mesleki uzmanlaşma müesseselerine… Bu gelenekselleşmiş yapıların anlayışımızı ve bakış açımızı şekillendirmede büyük etki sahibi olduğu aşikâr.

Yine de, içinde doğduğumuz, taraflarınca yönetildiğimiz ve bağlı olarak şartlandırıldığımız tüm bu müesseseler arasında, para sistemi kadar sorgulanmadan kabul gören ve yanlış anlaşılmış bir sistem daha yok gibi görünüyor. Neredeyse bir dine dönüşen kökleşmiş parasal sistem, Dünya üzerinde en az sorgulanan inanç sistemlerinden biri. Paranın nasıl yaratıldığı, onu yöneten politikalar ve toplumu gerçekte ne kadar etkilediği, nüfusun büyük bir bölümünün kayıtsız kaldığı meseleler.

Nüfusun %1’inin dünya zenginliklerinin %40’ına sahip olduğu, her gün 34.000 çocuğun yoksulluk ve önlenebilir hastalıklardan öldüğü ve nüfusun %50’sinin günde 2 dolardan az kazandığı bir dünyada bir nokta çok açık: Bu işte büyük bir yanlışlık var.

Farkında olalım ya da olmayalım, sistemin ve toplumun can damarı para. Bu nedenle, parasal sistemin nasıl işlediğini anlamak neden bu şekilde yaşadığımızı anlamamız açısından çok önemli. Ne yazık ki ekonomi genellikle karmaşık ve sıkıcı olarak algılanır. Bitmek tükenmek bilmeyen ekonomik terimler ve göz korkutucu matematik, insanları, anlama çabalarından caydırır. Fakat gerçekte, ekonomik sisteme yakıştırılan karmaşıklık sadece bir maskeden ibaret. İnsanlığın katlanmak zorunda kaldığı en paralize edici yapıyı gizlemek üzere tasarlanmış bir sistem.

-Kimse özgür olduğuna inanan birinden daha iyi köle olamaz. Johann Wolfgang Von Goethe – 1749-1832

FED

Birkaç sene önce, Amerikan merkez bankası “FED”, “Modern Para Çarkı” isimli bir belge yayınladı. Bu yayın, kurumsallaşmış para yaratım sürecini, FED ve desteklediği küresel ticari bankalar tarafından uygulandığı şeklinde anlatıyordu. Döküman giriş sayfasında amacını şöyle açıklıyor:

Bu dökümanın amacı, kısmi rezerv sisteminde temel para yaratma sürecini açıklamaktır. Daha sonra birtakım bankacılık terimleri ile örnekleyerek kısmi rezerv sistemini açıklar.

Anlaşılır dilde tercümesi aşağı yukarı şöyledir. Amerika hükümeti bir miktar paraya ihtiyacı olduğuna karar verir, Amerikan merkez bankası’nı (FED) arar ve diyelim ki 10 milyar dolar ister. FED cevaplar ve der ki; ” Tabi ki, sizden 10 milyar dolarlık devlet tahvili satın alırız”. Böylece Amerikan hükümeti bir miktar kâğıt alır, üzerlerine birtakım resmi görünen tasarımlar yapar ve onları hazine tahvili olarak isimlendirir. Daha sonra bu tahvillerin toplam değerini 10 milyar dolar olarak belirler ve FED’e gönderir. Karşılığında FED çalışanları da onlar için birtakım etkileyici kâğıt parçaları çıkarır. Bu sefer onlara kâğıt banknot derler. Toplam değerleri 10 milyar dolar olarak belirlenir. FED daha sonra bu kâğıt banknotları hazine tahvilleri ile takas eder. Bu takas tamamlandığında, Hükümet, 10 milyar dolar değerindeki banknotları alır ve bir banka hesabına yatırır. Bu işlemden sonra, kâğıt banknotlar resmen para haline dönüşür. 10 milyar dolar Amerikan para kaynağına eklenir.

Ve işte, 10 milyar dolar değerinde yeni para yaratılmış oldu. Tabi ki bu örnek sadece bir genellemedir. Gerçekte tüm bu işlemler elektronik ortamda gerçekleşecekti. Kâğıt hiçbir zaman kullanılmaz. Aslında Amerikan para kaynaklarının sadece %3’ü basılı para olarak mevcuttur. Diğer %97’lik kısım sadece elektronik ortamda bulunur. Hazine tahvilleri tasarım olarak borç enstrümanlarıdır. FED bu tahvilleri, havadan yarattığı para ile satın aldığında, hükümet aslında tüm bu parayı FED’e geri ödeyeceğine dair söz verir. Başka bir deyişle; para, borç ile yaratılır. Paranın veya bir artı değerin borçtan veya yükümlülükten yaratıldığı paradoksu, insanın kafasını karıştırabilir. İlerleyen dakikalarda biraz daha zihin egzersizi ile konu daha da netleşecektir. Böylece takas gerçekleşti. Ve şimdi 10 milyar dolar bir banka hesabında bulunuyor. İşte bu noktada işler gerçekten ilginçleşiyor. Kısmi rezerv uygulamasına dayanarak, o, 10 milyar dolarlık hesap bir anda bankanın rezervi haline gelir. Tıpkı bankadaki diğer hesaplar gibi ve Modern Para Çarkı kitapçığında belirtilen para rezervi gereksinimlerine göre “Bir banka, mevcut banka hesaplarına karşılık yasal olarak belirlenmiş oranda rezerv bulundurmak zorundadır.” Ardından bunu sayısallaştırarak belirtir. “Mevcut yönetmelikte, hesaplar karşılığında gereken para rezervi oranı %10’dur.” Bu şu anlama gelir; 10 milyar dolarlık bir hesap için gereken rezerv miktarı %10, yani 1 milyar dolardır ve bu gerekli rezerv olarak saklanır. Fakat geriye kalan 9 milyar dolar, fazla rezerv olarak değerlendirilir ve yeni krediler vermek için kaynak olarak kullanılır.

Şimdi, bu 9 milyar dolarlık rezervin ilk baştaki 10 milyar dolardan geldiğini varsayarsak mantıklı olabilir. Fakat işin aslı gerçekte öyle değildir. Gerçekte olan, 9 milyar dolar, mevcut hesapta bulunan 10 milyar dolara dayanarak havadan yaratılır. İşte bu şekilde para kaynağı şişirilir. Modern Para çarkı kitapçığında da belirtildiği gibi, Tabii ki onlar yani “Bankalar” aslında hesaplarında bulunan parayı kredi olarak vermezler. Eğer bunu yapmış olsalardı, yeni para üretmeye gerek kalmazdı. Kredi verdiklerinde gerçek yaptıkları, emre yazılı senet kabul etmektir. Yani “kredi kontratları” karşılığında ödünç alanın hesabına krediyi yani “parayı” aktarırlar. Başka bir deyişle, 9 milyar dolar havadan yaratılabilir. Basitçe sadece böyle bir krediye ihtiyaç ve hâlihazırda rezerv gereksinimini sağlayan 10 milyar dolarlık bir hesap olduğundan.

Şimdi diyelim biri bu bankaya gitti ve havadan yaratılmış 9 milyar dolarlık krediyi ödünç aldı. Normal olarak çektiği bu krediyi alır ve kendi bankasının hesabına yatırır. Ve işlem gene kendini tekrar eder. Yatırılan o 9 milyar dolar bankanın rezervi olur. %10’u rezerv olarak izole edilir ve 9 milyarın %90’ı yani 8,1 milyar doları, yeni krediler vermek için kaynak olarak kullanılır. Ve tabi ki bu 8,1 milyar dolar kredi olarak verilip tekrar bir bankaya yatırıldığında 7,2 milyar daha sonra aynı işlemle 6,5 milyar sonra 5,9 milyar vesaire vesaire…

Bu para yatırma, yoktan kredi verme döngüsü teknik olarak sonsuza kadar gidebilir. Matematiksel hesaplama ile 10 milyar dolar rezerv ile 90 milyar dolar yaratılabilir. Başka bir deyiş ile Bankacılık sistemi içine giren her para hesabının dokuz katı para havadan yaratılabilir.

Şimdi, kısmi rezerv bankacılık sisteminde paranın nasıl yaratıldığını anladık. Aklınıza mantıklı bir soru takılabilir. Bu havadan yaratılmış paranın değeri nerden geliyor? Cevap: tabiî ki mevcut olan paradan. Aslında yeni yaratılan para, sirkülâsyonda olan mevcut paranın değerini çalıyor. Para havuzu, mevcut mal ve servislere olan talep hesaba katılmaksızın şişiriliyor. Ve arz ile talep dengeyi oluşturduğu için, fiyatlar artıyor, her bir doların satın alma gücü düşüyor. İşte buna genel olarak enflasyon deniyor. Aslında enflasyon, halkın sırtına yüklenmiş gizli bir vergidir.

Rep. Ron Paul: “Genelde aldığımız tavsiye nedir? Evet, parayı şişirelim. Paranın değeri ile oynayalım demezler, paranın değerini düşürelim demezler, güvende olan insanları kandıralım demezler, faizleri düşürelim derler. Gerçek aldatma, paranın değeri ile oynadığımızda gerçekleşir. Havadan para ürettiğimizde, hiçbir birikimimiz yoktur. Sadece “sermaye” vardır. Özetle sorum şu; Enflasyon sorununu ki bu sorun para havuzunun şişirilmesidir, daha fazla para basıp daha fazla enflasyon üreterek nasıl çözmeyi bekliyorsunuz?

Tabi ki çözemeyeceksiniz. Enflasyon, kısmi rezerv sistemine dayanan finansal sistemin yapısında vardır. Para kaynağını artırmak için, ekonomideki mal ve hizmetin orantılı genişlemesinin dışında, her zaman paranın değeri düşürülecektir. Aslında, Amerikan Doları’nın, para kaynağına karşı tarihi değerlerine göz atacak olursak kesin olarak bu nokta kendini gösterecektir. Ters ilişkisi ise belli. 1913’de 1 dolar’ın değeri için 2007’de 21.60 dolar gerekiyor. Bu, Federal Rezerv ortaya çıktığından beri yüzde 96 devalüasyon demektir. Şimdi, eğer bu sürekli devam eden enflasyon gerçeğiyse, saçma ve ekonomik olarak kendine zarar verdiği gözüküyor. Bunu bir düşünün. Bu saçmalık, finansal sistemimizin gerçekte nasıl yönetildiğine dair imajını zedeliyor.

Finansal sistemimizde para borçtur, borç da para. Birleşik Devletler’de 1950 – 2006 yılları arası para arzı ile zaman aralığındaki Birleşik Devletler ulusal borç grafiklerinin eğilimleri hemen hemen aynıdır. Ne kadar para varsa, o kadar borç vardır. Ne kadar borç varsa, o kadar para vardır. Başka bir açıdan bakarsak, cüzdanınızdaki her bir dolar, birisinin birisine borcudur. Hatırlamak gerekirse: Paranın var olabilmesinin tek yolu, kredilerden geçer. Bu yüzden, hükümet dâhil ülkedeki herkes tüm borçlarını ödeyebilecek durumda olsaydı, piyasada dönen tek bir dolar bile olmazdı.

-Eğer para sistemimizde borç olmasaydı, ortada hiç para olmazdı. (Marriner Eccies – FED Yöneticisi 30 Eylül 1941)

Aslında, Amerikan tarihinde tüm ulusal borcun tamamıyla ödenmesi, en son, 1835’te başkan Andrew Jackson’un o zaman ki merkez bankasını kapatmasından sonra gerçekleşmişti. Doğrusu, Jackson’un tüm politik planı, merkez bankasını kapatma vaadi etrafında dönüyordu. Şu noktadan başlayarak: “Şimdiki bankanın küstah çabaları hükümeti kontrol altına aldı, fakat Amerikan halkını bekleyen kader, bu kurumun gerekliliğine inandırılması veya benzer bir diğerinin kurulmasıdır.” Maalesef bu mesaj çok uzun yaşamadı ve uluslararası bankacılar 1913’te yeni bir merkez bankası kurmayı başardılar.

“FED”.

Bu kurum var olduğu sürece, daimi borç garantidir. Böylece, paranın kredilerle oluşan borçtan yaratıldığı gerçeğini görmüş olduk. Bu krediler bir bankanın rezervlerini temel alır ve rezervler, depozitlerden türetilmiştir. Bu kademeli rezerv sistemine göre, bir depozit orijinal değerinin 9 katına kadar para yaratabilir. Sırasıyla, var olan para arzını azaltmak, sokakta ücretleri artırır. Ardından, borçtan yaratılan ve ticarette dönen tüm bu para ile, insanlar asıl borçlarından ayrılmış hale gelir. İnsanlar hayat pahalılığından korunabilmek için, para arzından yeterince para çektiklerinde, bir eşitsizlik meydana geliyor. Bu büyük çürümüş ve yozlaşmış manzaraya baktığımızda, geride hala ihmal ettiğimiz bir denklem kalıyor. Ve sistemin bu öğesi, sistemin hilekar doğasını açıkça ortaya çıkarıyor:

“Faiz”

Hükümet FED’den para ödünç aldığında veya bir kişi bir bankadan para ödünç aldığında, bu parayı her zaman ham bir faizle geri ödemek zorundadır. Diğer bir deyişle, neredeyse varolan her bir dolar, eninde sonunda faizi ödenmiş olarak bir bankaya dönmek zorundadır. Ancak, Eğer tüm para Merkez Bankası’ndan ödünç alınmışsa ve ticari bankalar tarafından kredilerle genişletilmişse, “sermaye” olması gereken para, para arzının içinde yaratılmış demektir. Öyleyse, ortaya çıkan tüm bu faizleri kapatacak para nerede? Hiçbir yerde. Hiç varolmadı. Bu dallanmalar çok şaşırtıcı seviyede. Bankalara geri ödenenen paranın miktarı, piyasada dönen paranın miktarını her zaman aşacaktır. Işte bu, sabit bir ekonomide enflasyonun ortaya çıkmasının sebebidir. Faiz nedeniyle ortaya çıkan sürekli bütçe açığını kapatmak için, her zaman yeni paraya ihtiyaç duyulur. Bu aynı zamanda, matematiksel olarak iflas kurumunun sistemdeki tam tarifi anlamına gelir.

Toplumda kısa çöpü çekenler her zaman fakirler olacaktır. Bu “köşe kapmaca” oyununa benzer: Müzik durduğunda, biri dışarıda kalır. Bu önemli bir noktadır. Bu bankalara başlı başına sürekli servet akışı sağlar. Dolayısıyla, eğer mortgage ödemenizi yapamazsanız, mülkünüzü elinizden alırlar. Fark ettiğinizde öfkelenebilirsiniz ki; bu yalnızca kısmi rezerv sisteminin, sizi kaçınılmaz borç ödeyememeye sürüklemesi değil, aynı zamanda, bankanın size kredi olarak verdiği paranın, başından beri hiç var olmadığıdır.

1969’da bir Minnesota dava dosyası vardı, kredilerine ipotek gösterdiği için, bankanın evine el koyması ile mücadele eden Jerome Daly isimli bir adam ile ilgili. Savunduğu argüman, mortgage kontratının iki tarafının da, – ki bunlar kendisi ve bankadır -, takas sırasında ortaya kanuni mülk koyması gerektiğiydi. Bay Daly, paranın aslında bankanın mülkü olmadığını açıkladı. Bu yüzden, kredi anlaşması imzalandığında bu para havadan yaratılmıştı. “Modern Para Çarkı”nda krediler için ne beyan edildiğini hatırlayalım: Yaptıkları, borç verdiklerinde kredi tahsili için taahhütname senetleri almaktır. Rezervler kredi işlemleriyle değişmez. Fakat deposit krediler bankacılık sisteminin toptan depozitlerine ilave yenilerini oluşturur. Başka bir deyişle para kendi mal varlıklarından gelmez. Banka bunu basitçe uydurur, kendinden hiçbir şey koymaz. Kağıt üzerinde teorik bir taahhüt hariç. Dava ilerledi, bankanın şefi Bay Morgan davaya dâhil oldu. Yargıç kişisel notunda, banka müdürünün FED’in ortaklığıyla parayı yarattığını ve kendi muhasebe girişiyle kredilendirildiğini kabul ettiğini hatırlattı. Bay Morgan, ona bunu yapma hakkını veren hiçbir ABD yasa veya yetkisinin olmadığını kabul etti. Yasal bir bedel bulunmalı ve banknot olarak karşılanabilir olmalıdır. Jüri, yasal olmayan bir bedel olduğuna karar verdi ve kararı onayladı. Ayrıca şairane bir şekilde “sadece tanrının yoktan var edebileceğini” ekledi. Bundan sonra mahkeme bankanın icra isteğini reddetti ve Daly evini kurtardı.

Mahkemenin bu kararının anlamı çok büyüktür. Bankadan her para alışınızda, bu mortgage kredisi veya kredi kartı da olabilir, size verilen para sadece sahte olmayıp, yasalara da aykırıdır. Şu andan itibaren, geri ödeme kontratları başlangıçta kendi mal varlıkları olmayan paraları veren bankalar için hükümsüzdür. Maalesef bu tip yasal hareketler baskılandı ve inkar edildi. Ve bu sahte servetin transferi ve sahte borçlar devam etmektedir. Bu da bizi en büyük soruya getiriyor:

Neden?

Amerikan sivil savaşı esnasında başkan Lincoln Avrupa tarafından teklif edilen yüksek faizli borçları pas geçti ve kurucu atalarının savunduğu şeyi yapmaya karar verdi. Bu, bağımsız ve doğasında borçlanma olmayan bir düzen yaratmaktı. Buna “Greenback” dendi. Bundan kısa bir süre sonra bir döküman özel İngiliz ve Amerikan banka faizleri arasında dolaşmaya başladı, şöyleydi:

“…kölelik fakat iş gücüne sahip çıkan ve işçinin haklarını gözetip güvene alarak yürüyen, Avrupa planı… O kapital maaşların kontrolüyle işçiyi kontrol edecek. Bu paranın kontrolüyle yapılabilir. Greenback’e izin verilmeyecekti… Bizim de kontrol edemediğimiz gibi”

Kısmi rezerv politikası, Dünya’daki bankaların çoğunluğuna yayılmış olan Federal Rezerv ile işlemektedir. Yani bu, modern kölelik sistemidir. Düşünün, para borçtan yaratıldı. İnsanlar borç içindeyken ne yaparlar? Geri ödeyebilmek ve çalışabilmek için boyun eğerler. Fakat para sadece borçla yaratılıyorsa, toplum nasıl borçlarından kurtulabilir? Kurtulamaz ve olay da bu. Mal varlığını kaybetme korkusu, elinde tutma çabası, sistemin doğasında olan enflasyon ve kaçınılmaz borç, para sisteminin kendisi tarafından yaratılmış kaçınılmaz kıtlık ve para arzının kendisi, asla geri ödenemeyecek faizlerden yaratılmıştır. Bu, hamster tekerleğinde koşan maaşlı köleleri, piramidin tepesindeki elitlere kar sağlayan imparatorluğun güçlü etkisiyle milyonlarcası gibi, hizada tutarak korkak kılar. Günün sonunda, kimin için çalışıyorsunuz?

Bankalar!

Bankada yaratılan para her zaman bankaya döner. Onlar destekledikleri şirketler ve hükümetlerle gerçek efendilerdir. Fiziki kölelik insanlara ev ve yemek vermeyi gerektirir. Ekonomik kölelik ise insanların kendi karınlarını doyurmalarını ve kendi evleri olmasını gerektirir. Bu, bugüne kadar toplumu kullanmak için yaratılmış en dâhiyane yöntemdir. Ve özünde, insanlığa karşı yürütülen gizli bir savaştır. Borç toplumları fethetmek ve köleleştirmek için kullanılan bir silahtır ve faiz onun birincil mermisidir. Dışarıdaki çoğunluk bu gerçeklerden bihaberken, bankalar, şirketler ve hükümetlerle gizli anlaşmalar ve tezgâhlar içindedir. Ekonomik savaş taktiklerini genişletmek ve mükemmelleştirmeye devam etmek için, yeni üsler kurarlar, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi. Ayrıca yeni bir asker icat ettiler; ekonomik suikastçi.

You may also like...

Bir yanıt yazın